top of page

"Bir şeyi daha hızlı ya da daha iyi yapmadığınız için kendinizi suçlamayın. Kendinize şunu söyleyin: "Elimden gelenin en iyisini yapıyorum ve şu an zor bir durumda olsam da bu durumdan bir şekilde sıyrılacağım. O yüzden hadi, bunu yapmanın en iyi şeklini bulalım." Eğer tek yaptığınız şey kendinize aptal olduğunuzu ya da yeterince iyi olmadığını söylemekse, olduğunuz yerde sıkışıp kalırsınız. Eğer değişiklik yapmak istiyorsanız, kendi kişisel sevgi dolu desteğinize ihtiyacınız var."

"Sana kızgınım çünkü...... Sana kırgınım çünkü sen şöyle yaptın....... Çok korkuyorum çünkü sen........ Tüm hislerinizi açığa çıkartın. Eğer kendinizi fiziksel olarak ifade etmek istiyorsanız birkaç yastık alıp onlara vurmaya başlayın. Öfkenizin doğal yolunu bulmasından sakın korkmayın. Zaten onları uzun süredir içinizde tuttunuz. Bunun için suçluluk hissetmeye veya utanmanıza gerek yok."

"Tamam, o durum sona erdi. Artık geçmişte kaldı. Hareketini onaylamıyorum ama o zamanki anlayışın ve bilginle en iyisini yaptığının da farkındayım Fakat artık bundan bıktım. Seni azad ediyor ve gitmene izin veriyorum. Sen de özgürsün ben de."

"Genelde nelere odaklandığınıza dikkat edin. On dakika boyunca bir aynanın karşısına oturup kendinize bakın. "Sen kimsin? İstediğin şey nedir? Seni ne mutlu eder, seni mutlu etmek için ben ne yapabilirim?" gibi sorular sorun. Şu an başka bir şey yapmanın tam zamanı. İçinizde sevgi dolu, iyimser ve neşeli dizinlere yer açın."

"Neyi tercih edersek edelim hepsi bizim için doğrudur ve bunun sonunda gezegeni terk edecek bile olsak, suçlamak diye bir şey yoktur. Zaten zamanı geldiğinde hepimiz gezegeni terk edeceğiz ve hepimiz doğru zaman geldiğinde bunu yapmanın bir yolunu bulacağız."

"Başarısız olduğumuzda ya da bir şeyi yanlış yaptığımızda kendimizi suçlamamıza hiç gerek yok. Kendimizi suçlu hissetmek zorunda değiliz. Suçlamak diye bir şey yoktur. Hiç kimse hiçbir şeyi yanlış yapmaz. Bir insan o andaki anlayış ve farkındalığı seviyesinde elinden geleni zaten en iyisini yapar."

"Hayat açılıp kapanan kapılar dizisidir. Farklı deneyimler yaşamak için odadan odaya geçeriz. Pek çoğumuz eski, negatif kalıplarımızın, engellerimizin ve artık işimize yaramayan durumların kapısını kapatmak isteriz. Pek çoğumuz yeni kapılar açma ve muhteşem deneyimler bulma sürecindeyizdir. Bence bizler bu gezegene pek çok kez geliriz ve her defasında da farklı dersler alırız."

 

"Kendinizi hissettiğinizde beyniniz dopamin, serotonin, oksitosin ya da endorfin salgılar."

"Beynimiz gıda güvenlik ya da sosyalleşme gibi yaşamsal bir ihtiyacı karşılaşıncaya kadar bizi mutlu edecek bir kimyasal salgılamaz. Mutlu bir kimyasalların salgılanışı sona erdiğinde bir şeyler ters gidiyormuş gibi hissedersiniz."

"Fakat bu alışkanlıklarını hiçbiri sizi sürekli mutlu kılmaz. Çünkü beyniniz bu şekilde çalışmaz."

"Mutlu kimyasalları yeni yöntemlerle salgılamayı başarsanız harika olmaz mıydı? Bunları kendiniz için yararlı şeyler yaparken salgılamak iyi olmaz mıydı? İçimizdeki memelinin beynini anladığınızda bunu da yapabilirsiniz. O zaman doğal olarak mutlu kimyasalları neyin çalıştırdığını ve beyninizin eski alışkanlıkları yenileriyle nasıl değiştirdiğini öğreneceksiniz. Yeni mutlu bir alışkanlık geliştirerek bunu nöronlarınıza yerleştirebilirsiniz. Bu kitap bunu 45 günde gerçekleşmenize yardımcı oluyor."

"Mutluluk hissi 4 özel beyin kimyasalından gelir: dopamin, endorfin, oksitosin ve serotonin. Bu "mutlu kimyasallar" beynin hayatta kalmamıza yarayan bir şey gördüğünde salgılanır. Sonra salgılanma durur ve iyi bir şey yolunuza çıktığında yeniden salgılanmak üzere beklerler. Her mutlu kimyasal farklı bir iyi hissi tetikler. Dopamin, ihtiyacınız olan şeyleri bulduğunuzda hissettiğiniz keyfi üretir. Endorfin, acıyı fark etmenizi engeller. Coşku zindelik hissi olarak da bilinir. Oksitosin, başkaları ile güvende olma duygusunu üretir bağ kurmakla ilişkilidir. Serotonin, başkaları tarafından saygı görme duygusunu üretir gururla ilişkilidir."

"Büyük korteks sizi diğer hayvanlardan ayıran şeydir. Yeni sinir yolları yaratmaya devam eder ve ihtiyaçlarınızı karşılayacak çabaları sürdürür. Fakat insan sadece korteksle yaşamaz. Sizin için neyin iyi olduğunu bilmek için limbik sisteme ihtiyacınız vardır. Korteksiniz dünyayı kaba ayrıntılarla bir kaos olarak görür. Ta ki limbik sistem bir şey için iyi ya da kötü olduğu hissini yaratana kadar."

"Çünkü deneyimlerimizi silmek için değil depolamak için tasarlandık. Deneyimler genellikle önemli dersler içerir. Geçmişte size yardımcı olan şeye doğru gitmenizi canınızı yakandan kaçırmamanızı sağlar. Fakat geçmiş deneyimlerin yolları yanlış yönlendirmeler de yapabilir. Mesela üzerinden çok zaman geçmiş acılardan kaçınmanıza ya da iyi bir şeyin daha fazlasını aramanıza neden olabilir. Örneğin yıllar önce matematik dersinde bir çocuk size güldüğü için matematikten hoşlanmayabilirsiniz ya da uzun zaman önce pizzanızı paylaştığınız için ebeveynlerin size sevecenlik göstermesi sizi pizzaya düşkün birisi yapabilir. Matematiğin üstesinden gelebilir ya da pizzayı reddedebilirsiniz fakat eski devreler oldukça etkilidir. Onlara güvenmeye yakınsınızdır çünkü dünya size bilgiye boğar ve büyük otobanlarınız bu bilgilere kucak açar. Fakat o otobanlar sizi her zaman istediğiniz yere götürmez. Bazen iyi hissetmeyi umarken sizi mutsuz kimyasallara yönlendirir. Nöronlardan oluşan o vahşi ormanda yeni yolların peşine düştüğünüzde daha fazla mutlu kimyasalla karşılaşabilirsiniz bu sandığınızdan zor olabilir ama elinizdeki malzemelerin farkına vardığınızda kolaylaşır."

"Gençken yeni devreler kolayca kurulur yetişkinlikte yeni devreler kurmak balta girmemiş yağmur ormanında ağaçların içinden geçmek kadar zordur. Her adım büyük çaba gerektirir ve açmak için çok çalıştığımız yeni yolları tekrar kullanmazsanız çalılıkların arasında kayboluyorsunuz. Bu yol açma, zaten kullandığınız ve otobanınız varken zaman kaybı gibi görünebilir."

"Mutsuzluktan sonsuza dek kaçmayı istiyor olabilirsiniz ama mutsuz kimyasalların da mutlu kimyasallar kadar gerekli olduğunu bilmekte fayda var. Beyniniz tıpkı fırsatları davet eden mutlu kimyasallara ihtiyaç duyduğu gibi, mutsuz kimyasallar ile tehdit ve engellere dikkat etmek için gereksinim duyar."

"Daha iyi hissetmek için çaba göstermeden mutlu olduğumuz kötü hislerin olmadığı daha iyi bir dünya hayal ediyoruz ama sahip olduğunuz beyinle bu gerçekçi bir beklenti değil. Beyniniz ancak ihtiyaçlarınızı karşılamaya yönelik adımlar attığınızda mutlu kimyasallar salgılıyor. Daha iyi bir dünya hayalinin sağladığı kısa süren mutluluk hissini odaklanır ve içinde yaşadığımız dünyanın gerçeğini görmezden gelirseniz kendi de kısır döngü de bulabilirsiniz."

"Daha çok sosyal ilişkisi olan maymunlar daha çok hayatta kalan yavru sahip olurlar ve yetişkinler de sosyal bireyleri tercih eder. Oksitosinin aşkla o kadar çok yakından açıdan ilgisi vardır ki genellikle bağ hormonu ya da kucaklaşma kimyasalı olarak anılır."

"Kortizol devreleriniz vardır ve her zaman mantıklı olmayan ölüm kalım duyguları yaratır. O çok beklediğiniz terfi gerçekleşmediğinde ya da birisi parkta saçınızı çektiğinde ölmeyeceğinizi bilirsiniz. Postanede uzun bir sıra olduğunda da park cezası aldığınızda da ölmeyeceğinizi bilirsiniz. Ama nörokimyasallarınız bir başarısızlık ve karşılaştığınızda sizi hayatınızı tehdit eden acil bir durum olduğu duygusunu verir."

"Genlerimiz depoladığı bilgilere güvenen insanlardan geliyor."

"Sosyal acı dünya için yeni bir şey değil ama beyniniz açlık, şiddet, kötü çalışma koşulları ve hastalıkla uğraşırken ona dikkatinizi daha az veriyordu. Fiziksel acı biter bitmez sosyal acı dikkatinizi çeker ki çoğunu gündelik hayatta bu durumdayızdır. Sosyal ilişkilerinize yönelik her türlü olası tehdit giderek daha çok önem kazanır. Geçmişte sosyal acınızı temsil eden herhangi bir yolu açar ve kortizol harekete geçer. Sizi uyaran tabelalar vardır ve tanıdık bir acının en ufak bir ipucu bile büyük salgılanmayı tetikleyebilir."

"Fakat memeli beyniniz sizi sürekli başkaları ile kıyaslar ve kimin daha üstün olduğunu karar vermeye çalışır. Üstün olan başka birisi olduğunda kortizol salgılanır. Doğa gereği bu size geride durmak ve zarar verir çatışmadan uzak kalmak konusunda uyarır. Bugün birisi sizden ileride olduğunda kendinizi tehdit altında hissedersiniz bunu bilinçli olarak düşünmezsiniz ama memeli beyniniz hayatınız buna bağlıymış gibi bir adım geri durma durumundan kaçırmak ister ve kendinizi hiç öyle tanımlamasanız da sizi ilerlemeye sevk eder."

"Ne olduğunu bilmesek de bizi bir şeylerin öldüreceğini biliyoruz Bu da duyularımızın orada ne olduğundan bizi haberdar etmesini beklemek yerine olası tehlikeleri gözden geçirmenizi sağlıyor."

"Bizler dikkatimizi önümüze çıkana vermek yerine daha önce deneyimlediğimiz girdileri gözden geçirecek şekilde tasarladık."

"Eğitim olmadan önce hatta dil bile yokken insanlar yaşamsal becerileri tekrar ve duygu ile öğrenirdi."

"Zamanınızı somut eyleme harcayın. İşinizi bırakma hayali ile ya da çevrenizdekilere size yardım etmeleri için baskı yapmakla zaman harcamayın. Bu onların hedefi değil. Bunun yerine pratik gerçeklerle meşgul olun. Bunu inanarak 45 gün boyunca yapın ve böylece ilerlemeyi alışkanlık haline getirin."

"İlk gün mutlu olmayacağınızı bilmek tekrar etmeyi kolaylaştırabilir. Gerçekçi beklentiler edinin. ilk gün dondurma yemek yerine havuç kemirirseniz iyi hissetmezsiniz ve bu durum tekrar ederek değişecekmiş gibi gelmez. İlk gün ödev yapmak film izlemek kadar iyi hissettirmez ve bu hep böyle olacakmış gibi gelir. Planınıza sadık kalın ve zaman içinde havuçları ya da ders çalışmayı mutlu kimyasallarla eşleştireceğinize inanın. Sizin için iyi olanı yaptığınızda iyi hissedebilirsiniz."

"Mutsuzluğun suçu sıklıkla "kötü seçimler"in üstüne atılır. Bu da bize "iyi seçimler"in mümkün olduğuna götürür. Gerçek bundan daha karmaşıktır. Her seçimin artıları ve eksileri vardır. Seçtikten sonra eksileri yakından görme fırsatınız olur. Diğer seçeneği seçmiş olsaydınız her şeyin harika olacağını düşünmek kolaydır. Fakat tekrar seçim yapmak mümkün olsaydı, yine başka bir "kötü seçim"le öfkelenecektiniz. Seçtiklerinizin iyi yanını görme alışkanlığını edilmedikçe hayatınızı seçimlerinizi suçlayarak geçirebilirsiniz.. Ve "iyi bir seçim" bile sizi ancak çok kısa süre mutlu eder, çünkü mutlu kimyasallar kısa süreli salgılanır. Yani "iyi seçimler" yapmakla mücadele ederken yapmamız gereken ilk seçim kendi mutlu kimyasallarımızı yönetmek olmalı."

"Mutlu olmaya karar verirseniz beyniniz mutlu olacak şeyler bulur."

 

"İşin sırrı kabul etmekten geçiyor: anlık deneyimlerimizi ve kendimizi kabul etmek."

"Olumlamalar yaparak pozitif düşünmeye çalıştım. İnternet üzerinden nefes kursları araştırdım, hayli dua ettim yetmedi anneme de dua ettirdim. Benden daha zor koşullarda yaşayan insanları düşünüp kendime "bu da dert mi" dedim. Bunun dert olmadığına kendimi ikna etmek için mücadele verdim. Bol bol uyudum. Bilmem belki de uyku kurtuluş oluyordu acılardan…"

"Deneysel kaçınmaya örnek bir tür oyun oynamaya başladığının farkında değildim o zamanlar. Deneyimsel kaçınma, duygu ve düşüncelerimiz gibi öznel olan bir başkasının gözlemleyemeyeceği, biz söylemeden bilemeyeceği içsel deneyimlerimizden kaçınmak onları kontrol etmeye çalışmak demektir."

"Depresyonda olan biri ise yaşadığı üzüntü ve acıdan kaçabilmek için uyumayı seçebilir. Acı duygular hissetmesin, geçmiş veya gelecek ile ilgili düşünceler aklına gelmesin diye kendini alkole verebilir. Depresyon ile çok sık rastlanan bir diğer kaçırma ve kontrol stratejisi ise kişinin depresyonun mutsuzluğunu nedeni bulmak için tekrar tekrar aynı şeyleri düşünmesidir. 'Bende ne sorun var?', 'Neden bu kadar acı çekiyorum?', 'Niye sürekli olumsuz düşünüyorum?', 'Neden her şeye kafanı bu kadar takıyorum?' gibi. Bu davranışın psikolojideki adı ruminasyondur. Ruminasyon, bir nevi zihinsel geviş getirmektir. Nasıl ki bazı otçul hayvanlar besinleri tekrar tekrar çiğnerler. Biz insanlar da mutsuzluğumuzun, acı çekmemizin, endişelerimizin nedenlerini olası anlamları ve sonuçları üzerine tekrar tekrar düşünür durumu enine boyuna analiz ederiz. Ruminasyonun altında yatan neden, eğer nedenin anlayabilirsen çözebilirim çözebilirsen de bu duygulardan bu düşüncelerden kurtulabilirim inancıdır. Ruminasyon dışarıdan masum görünebilen bir stratejidir bizlere bir çözüm bulma yolunda olduğumuz yanılgısını verir fakat ruminasyon ancak ve ancak daha fazla üzüntüye ve strese sebep olur. Zira bir şey hakkında düşünmek onu bize daha çok sık hatırlatır."

"Hayatıma geri kazanmak için bana rahatsızlık veren acı veren olumsuz duygu ve düşüncelerden kurtulmaya çalışmak çözüm değil sorunun ta kendisiydi. Çünkü insan bastırdıklarının esiri olur."

"Bastırdığımız duygu ve düşüncelerimizin nasıl da esiri olabileceğimizi, aslında duygu ve düşüncelerimiz üzerinde sandığımız kadar da kontrolümüz olmadığını, işin içine bilim girmeden önce, 1863 yılında, "Kendinizi bir kutup ayısı düşünmemeye zorladığınızda o lanet şeyin her dakika aklınız geldiğini göreceksiniz" diyerek örnekliyor. Oysa bize duygularımızı bastırmayı öğrettiler!

"Küçük yaştan itibaren bize duygu ve düşüncelerimizin kontrolümüzde olduğu, hissedip düşündüklerimizden hoşlanmıyorsak onlardan kurtulmamızın veya uzak durabilmemizin mümkün olduğu mesajını verdiler."

"Sembolik ilişkilendirme becerimiz fiziksel olarak aslanlardan, kaplanlardan, gorillerden, çitalardan ve diğer tüm güçlü ve hızlı canlılardan hayli küçük, çelimsiz ve yavaş olmamıza rağmen yaşadığımız dünyanın kralı olmamızın sebebi. Sembolik ilişkilendirme becerisi yalnızca biz insanlara mahsus. Ve bu becerimiz türümüzün dil geliştirmesine olanak vermiştir."

"Bazı olaylar hakikaten üzücüdür. Bahsettiğim köpek için geçirdiği kazanın gerçekten üzücü olması gibi bizler için de sevdiğimiz birini kaybetmek, sevgilimizden ayrılmak, boşanmak, işimizden olmak önemli bir sınavda başarısız olmak, kaza geçirmek, hastalanmak oldukça üzücüdür Bu tip olaylar karşıda hissettiğimiz üzüntü korku öfke ve şok duyguları çok doğal çok temizdir Bu tip olaylar karşısında üzgün hissetmek çok insani bir cevaptır. Böyle zamanlarda kendimize duygularımızı yaşamak için izin verirsek bir süre sonra ne kadar büyük ne kadar acı olursa olsun duygumuz yatışacaktır çünkü hiçbir acı baki değildir, her duygunun bir vadesi, bir yaşam süresi vardır."

"Listeniz bittiğinde kaç kelime yazdığınızı hesaplayın. On tane yazabildiniz mi? Yirmi? Elli? Ben bu alıştırmayı kendim için ilk yapışımda otuz sekiz etiket bulmuştum. Tahminim hala kendiniz için kullandığınız tüm etiketleri kağıda dökmemiş olduğunuz yönünde. Bu tahmini nasıl mı yapıyorum? Çünkü biz insanlar, isimlendiren kategorize eden ve sınıflandıran canlılarız. Olur da burada yaptığım şeyin etiketleme yapmanın kötülüğünü işaret etmek olduğunu düşünüyorsanız kendimi açıklamak isterim: Kötü bir şey değil. İnsani bir şey. Doğamızda var, bir etiketleyen yaratıklarız."

"Hem kendimizi hem de çevremizi etiketlemek, sürekli değişen dünyada bir istikrar yakalamamızı sağlıyor. Hayattaki yolumuzu bulmamıza yardımcı oluyor. Bu yolculukta bize yardımcı olmak için ebeveynlerimiz, dünyaya adım attığımız andan itibaren çevremizdeki nesne ve durumları etiketlemeye başlıyor. "Kimmiş bu?", "Baba gelmiş.", "Göster bakayım ayaklarını bana." Kimin veya neyin güvenilir ve iyi olduğunu aynı şekilde kimin veya neyin aynı derecede kötü ve güvenilmez olduğunu öğreniriz."

"Kendimizi yardımsever, sevecen, zeki, eğlenceli, güçlü bulmanın nesi kötü olabilir Allah aşkına? Kendini aptal, sıkıcı, sevimsiz, çirkin, başarısız bulmaktan daha iyi değil midir en nihayetinde?"

"Nokta koymakta aceleci davranmasak bu kadar, kendimizle ilgili cümleleri kısa tutmasak, olduğumuz veya olabileceğimiz kişiye olan bakış açımızı genişletsek, olasılıklara yer açsak nasıl olur? Böylesi hem daha sağlıklı hem daha işlevsel hem de psikolojik olarak daha esnek olabilmemizi sağlar. Örneğin "Genelde kibar bir insanım ancak biri beni zorlarsa bu kibarlığımı kaybedebilirim." desek daha hoş olmaz mı? "Çoğunlukla adil biriyimdir; ancak zihnimin daha tahlil etmediğim karanlık köşeleri de yok değil" desek veya "Güçlüyüm ve aynı zamanda, yeri geldiğinde üzüntümü, sıkıntımı, arkadaşlarımla paylaşır, onların desteğine ihtiyaç duyarım" desek daha özgür olmaz mıyız?"

"Bu durumu belki de en iyi, Sezen Aksu bir şarkısında "Bir bedende kaç kişiyiz?" diyerek anlatmıştır. Her birimiz oldukça kalabalığız. Yer, zaman, duygu ve koşullara göre çok farklı sıfatlar giyebilir, çok farklı davranışlar sergileyebiliriz. Hiçbirimizin tüm gerçekliğini kapsayan tek bir kelimeden bahsedemeyiz. Ne "aptal" ne "başarısız" ne "iyi bir arkadaş" ne "sabırlı" ne "utangaç" ne de "özgüvensiz". Tek bir şey değiliz çünkü biz, çok fazla şeyiz."

"Bedeniniz değişmesine rağmen siz olarak kaldıysanız, siz bedeniniz değilsiniz demektir. Bedeninizde oluşan değişimleri düşünün…Yaşınız değişti, kilonuz değişti, boyunuz değişti…Kendinizi bazen daha yorgun bazense daha güçlü hissettiniz. Bu değişimleri fark eden sizi düşünün; yargılamadan, etiketlemeden sadece farkına varan kişiyi, tüm bu değişimlerin farkına varan kişiyi… Aynı şekilde hayatta edindiğiniz rollerin değişimine odaklanın. Bu hayata birinin çocuğu olarak başladınız. Sonra bu süreç kardeş, eş, ebeveyn olmanızla devam etti belki de. Başka roller edinmiş de olabilirsiniz; çalışan, ekip arkadaşı ya da müdür gibi. Bu rollerin hiçbiri siz tam anlamıyla tanımlayamaz. Çünkü rolünüz, siz değilsiniz. Siz, hep sizdiniz.

"Uçağa binmek istiyorum ama korkuyorum"

"Uçağa binmek istiyorum ve korkuyorum"

Bu birbirine oldukça benzeyen iki cümle arasında bir fark var mı? Siz üzerine düşünürken ben de bir yandan kendi gördüğüm farktan bahsedeyim. "Ama" keskindir. "Ama", sen varsan ben olamam demektir. Hareket etmek için duygunun geçmesini, düşüncenin değişmesini önkoşul belirlemektir. "Ama" hayat ile arana tek kelimelik bir duvar örmektir. Gücünü toplamak için verdiğin mola yerinden ziyada yolculuğuna son vermektir. Arzu etmediğin bir yere yerleşmektir. Oraya saplanıp kalmaktır. "Ve" özgürleştirir bizi. Duygu ve düşüncelerin esaretinden kurtarır bedeni. Hafifletir. Bir duygu ile, bir düşünce ile birlikte -ne kadar bize rahatsızlık verse de- hareket edebileceğimizi gösterir. Zordur zor olmasına ve mümkündür. "Ve" zihnimizle aramıza mesafe koyar. Farklı olasılıkların farkına varmamızı sağlar.

"Şu anı nasıl olması gerektiği ile meşgul olmak yerine nasıl olduğuyla ilgilenebilirim."

"İnsan hariç, başka hiçbir canlı acı çektiğinde kendine kızmaz, korktuğu için kendini aşağılamaz, bir şey yolunda gitmediğinde kendini suçlamaz."

"Kırmızı kalemlerle çiziyorum altını: Kendinizi bir daha asla eleştirmeyeceksiniz."

"Fakat bir şey değişti o gün. O gün ben elimi kalbimin üstüne koydum ve kendime normalde söylemediğim şeyleri, başkalarından aylardır belki de yıllardır duymak istediğim şeyleri kendi kulağıma fısıldadım. Ve duyduklarım kalbimi açtı kendi kendimi söylediğim sözler bende fizyolojik bir reaksiyona sebep oldu. Bunun bilimsel bir açıklaması olmalıydı. İşte o günden sonra Psikolog Paul Gilbert'ın, Kristen Neff'in ve 2017 senesinde öğretmenim olacağından o yıllarda bihaber olduğum Christopher Germer'ın çalışmaları sayesinde öz-şefkatin bilimsel yönünü araştırmaya başladım."

"Şefkatli tarafım, zaman zaman yanlış seçimlerde bulunmanın, hata yapmanın, kusurlu olmanın ne kadar insani olduğunu biliyor. Bu nedenle beni yargılamıyor, utandırmıyor, pohpohlamıyor da. Dürüst. Dürüst ve şefkatli. Bana anlayışla, incelikle, hassasiyetle, şefkatle yaklaşmasına rağmen tüm davranışlarıma göz yuman bir tavırda değil. Nazikçe, sevgi dolu bir tutumla bana, kendi değerimle örtüşen yolu gösteriyor. Beni, bana uzun vadede en iyi gelecek olan davranışı seçmem için motive ediyor. Ben kanepede oturmuş televizyon izlerken yanıma geliyor ve "Biliyorum şu an korkuyorsun. Öğrendiklerini, bildiklerini, hayatında işe yarayanları bu kitaba aktarmanın senin için ne kadar önemli olduğunu biliyorum. Güzel bir iş çıkarmak istediğini biliyorum. Eğer yaptığın şeye bunca değer vermeseydin bu denli zor gelmezdi. Gel bi' yirmi dakika yazı yazalım, sonra ara verir, televizyon izlemeye devam edersin istersen. Korkuyu da yanımıza alıp bir adım atalım." diyor. Bu halimle kabul edilemez olduğum için değil, benim için en iyisini istediği için bu değişikliği yapmamı istiyor."

"Bizler yalnızca yaptıklarımızı kontrol edebiliriz, yaptıklarımızın doğuracağı sonuçlar tamamen elimize değildir."

 
bottom of page