top of page

"Beş duyumuzu bilirsiniz: görme, işitme, koklama, tatma ve dokunma. Onlar bile otomatiğe bağlanmıştır. Çoktan farkında olmadan kokuyu alırız, sesleri dinlemez duyarız, bakar ama görmeyiz. Peki 6. duyu nedir? Bunların farkındalıkla yapılması."


"Zihin anlamına gelen "mind" ve dolu anlamına gelen "full" kelimelerinin birleşimi ile oluşan "mindful" dolu zihin demekmiş. Amerikalı Doktor Jon Kabat Zinn doluluğu temsil eden full kelimesindeki L harfini çıkararak mindful kelimesinin türetmiş."


"Yani mindfulness orada olma halidir. Ne olup bitiyorsa onu gözlemlemeyi, uçuşan zihnimizi o ana geri getirmeyi, ne yapmak istediğimizi seçmek için kendimizi alan yaratmayı deneyimlemektir."


"Sus! Konuşursan kendini tekrarlarsın, oysa dinlersen öğrenirsin."


"Nefes beden ile denge halindedir aslında. İnsan bedeninin günde ortalama 23.000 kez nefes alıp verdiğini biliyor muydunuz? Oysa biz hangisinin farkındayız? MNefes duygularımızla da eşgüdümlü olarak yol alır. Öfkelendiğiniz anları düşünün. Nefes alışverişiniz hızlanır, korktuğunuzda ise nefesiniz kesilir ya da heyecanlandığınızda diyelim."


"Laboratuvar ortamında gerçekleştirilen bilimsel araştırma bulguları doğru nefesin (diyafram nefesi) beyin dalgalarını etkilerini ortaya koymuş. Darlandığımız zamanlarda derin bir nefes alırız. Yani aldığımız derin ve farkında nefesin beyin dalgalarını alfa konumundan delta konumuna getirdiği gözlenmiş. Bu iyi bir şeymiş. Olumsuz duygularımızda aldığımız nefes beyin yoluyla bedenimizi rahatlatırmış."


"Kontrolümüz dışında olan durumlar vardır beklediğimizden farklı ya da tahmin bile edemediğiniz değişimler olduğunda. Mesela bir anda sarsabilir bizi sert rüzgarlar…"


"Yüzümüzü yıkarken suyun serinliğini fark etmeyiz, diş macununun tadını da. Güne başlarken de günü bitirirken de davranışlarımız otomatik pilota bağlanmış gibi aynı biçimde devam eder."


"Otomatik pilot örtük bellektir tekrarladığımız bir deneyimin bir süre sonra alışkanlığa dönüşmesi ve nedeninin nasılını sorgulamadan farkında olmadan davranışı devam ettirmemizi sağlar. Henüz anne karnındayken beynimizin oluşmasıyla gelişmiştir örtük bellek. Buna göre hayatımız boyunca yaşadığımız şeyleri zihnimiz hatırlar ve devamını getirir."


"Bazı işleri otomatik olarak yapmak işimizi kolaylaştırır bu doğru. Ayakkabılarınızı bağlarken örneğin her defasında hangi parmağınızla ipin hangi ucunu tuttuğunuzu düşünmenize gerek olmayacaktır. Ancak bu farkında olmadan kaçan zamandır."


"Bedenimiz bizi bulunduğumuz anda ve bulunduğumuz yerde tutan parçamızdır. Zihnimiz geçmiş ya da geleceği düşüncelere kayıp gitse de bedenimiz hep bulunduğumuz andadır. Bedenimizin büsbütün farkında olduğumuzda zihnimiz de senkronize olur."


"Araştırmalara göre zihnimiz zamanımızın %48'ini bedenimizden ayrı geçiriyor"


"Kendimiz dışında değiştirebileceğimiz şeyler neredeyse yoktur. Ancak kendimizi uyarlayabiliriz bu durumlara. Yağmur yağdığında şemsiyemizi alırız ıslanmaktan hoşlanmıyorsak…"


"Sinirlerimiz altüst olur gerilir sıkışmış hissederiz. Ancak bunun bile bir katkısı vardır bedenimizde. Zorlamazsanız gelişmez. Hayatımızdaki zorluklar bizi geliştirmek için en faydalı deneyimlerdir. Bizi öldürmeyen acı güçlendirir."


"Onun duygusunu sahiplenmeyin. O bir yetişkin ve size duygusunu sözsüz gizli mesajlarla değil sözlü ve açık olarak ifade etmesi beklenir. Siz kendi duygunuzdan vesil olun."


"İlkel beynimiz gerçek olan ve olmayan tehlikeyi maalesef ayırt edemez. Bu nedenle geçmişten getirdiği bir duruma ya da geleceğe ilişkin bir düşünceyi tehdit olarak algılayarak stres tepkisi verecektir."


"Sinir bilimciler der ki neye direnirseniz onu daha kalıcı kılarsınız. Bu aslında şu demek: bedenin ve zihnin size gönderdiği mesajlara ne kadar direnirseniz bu mesajları kabul edene kadar bu mesajlar gönderilmeye devam edecektir. Bu gönderilen tüm mesajlar için geçerlidir. Duygular, anılar, yargılar ve tabi düşünceler. Ancak bu mesajları farkındalıkla yargısızca kabul ederseniz görevlerini tamamlamış olacakları için bir süre sonra kendiliğinden yok olacaklardır."


"Olumsuz duygularımız bize düşman değildir. Bunlar ilkel beyninizin o anda olası bir tehlikeyi doğru ya da yanlış olsa da uyarma tepkisidir."



"Harvard Üniversitesi mindfulness laboratuvarlarında yürütülen bilimsel bir araştırma olumsuz duyguların isimlendirilmesinin beyindeki dalgalanmaları arttırarak beyin sakinleştirdiğini ortaya koymuş."

"Yapılan araştırmalar minnettarlığı alışkanlık haline getirmemizin depresyonu azalttığını ortaya koymuş. Uyku öncesi şükran dolu olmanın uyku kalitesini ve iyimserliğini arttırdığını, kan basıncını düşürdüğünü göstermiş. Aslında benzer nedenlerle elimizde olanlara bizimle olanlara şükretmeyi unutmayın."


"Farkındalık uygulamalarına her dinde farklı şekillerde karşılaşıldığı görülüyor. Buda'nın meditasyonu, Mevlana'nın tefekkürü, hindu'nun yogası annemin namazı... Benzer felsefe ile farklı uygulamalarda şekil bulunur."


 

"Prana (yaşam enerjisi) şifanızı nasıl kontrol edeceğinizi bilmenize yönelik her ayrıntıya artık bu kitap ile sahipsiniz. Unutmayın her insan kendi pranik enerji üretimine sahiptir. Bu enerjiyi yönlendirmeyi doğru kullanmayı bilmeniz yaşamınıza şahane bir motivasyon ile şifalanma kaynağı olarak yansıyacaktır."


"Biyoenerji vücudun tüm katmanlarını ele alıp enerji aktararak fizik bedenini evrensel kaynağa bağlayıp şifalandırmaktır. Bağışıklık sistemini güçlendirmektir. Zihinsel, fiziksel, duygusal ve ruhsal ayarlarının bir nevi akort edilmesidir."


"Bioenerji bütün canlılarda mevcuttur ve kozmik bir enerjidir. Kozmik enerjimiz evren ile devamlı olarak bağlantı içerisindedir. Kainatın içerisinde bulunan her canlının hayat akışının aktif kalması için bu enerjiye bağlı olmaları gereklidir. Aslında kainattaki her şeyi canlıdır ve her şey bu kozmik enerjiye bağlıdır. Görünmeyen ilahi iplerimizdir."


"Pranik şifa hastalıklı bedenden kirli ve negatif enerjinin boşaltılması işlemidir. Prana yani yaşam enerjisi yeniden danışana aktarılarak tüm bedenin arındırılması ve dengelendirilmesi sağlanır."


"İlk olarak kendi ellerimizdeki tam avuç ortasında bulunan enerji çakralarımız aktif edilir iki el birbirine paralel ve biraz aralık olacak şekilde tutulur. Tam avuç ortasında enerjiden bir hologram oluşturana kadar minik daireler çizilir. Avuçlarınızın hafif ısı başlattığını hissettiğinizde bunu sakız gibi yavaşça çekip uzatarak enerji topunuzu iyice aktifleştirebilirsiniz."


"Tam sırtımızda 2 kürek kemiğinin ortasına DNA iplerimiz bulunmaktadır. Bu ipleri çekip negatif olanları kesmek için omuzlardan iki kürek kemiğini hafif daireler çizerek hızlı bir şekilde tam omurilikten iki kemiğin ortasından ipler gerilerek çekilir."


"Sonraki aşamada ise tepe çakradan başlanıp kişinin 7 çakra noktası tek tek saat yönüne doğru aktifleştirilerek temizlenir . 7 Çakra noktalarımız insanın enerji bedeninin duraklarını oluşturur duraklarınız iyi çalışır ve temiz olursa enerji dağılımını gerçek manada yapabilir."


"Denge nefesi 4 saniye sürecek şekilde burundan sakince ayak parmağına kadar hissedeceğin derince bir nefes alıp ardından 4 saniye tutmak ve tekrar 4 saniye sürecek şekilde yine burnundan olmak şartıyla vermektir. Denge nefesi en az 3 kez tekrar edilir sonrasında sadece 4 saniye alınıp 8 saniyede verilebilir."


"Her canlı yaratılış esnasında görünmez ipler ile diğer varlıklara bağlanmıştır bunlara ilahi DNA yükleri denir ve tüm canlılar evrene bu ışıktan ipler ile bağlıdır. Bu bağlar insanlar ve tüm canlılar arasında tıpkı bir telefon ağı gibi vazife görür. Bu yüzden insan düşünce gücü ile bile zikrettiği kişiyle titreşime geçerek iletişim kurabilir. Ruh bedenden ayrılana kadar bu ipler evrendeki her zerreye bağlı olarak kalır. Her canlılar arasında bu bağlar üzerinden birbirine negatif aktarılmaya geçebilir."


"Önce topraklayıp ardından üzerinize taşıdığınız pandül artık tertemiz ve size uyumlu hale gelmiş bulunmaktadır."


"Arada bir de pandülünüzü dolunayda tuza bırakarak temizlenmesini sağlayıp öyle kullanmanızı öneririm. Bu sayede pandülümüzün üzerine şifa çalışmalarımız esnasında geçen negatif ortalığı birikmesi önüne geçebileceksiniz."


"Mesela kristal bölümünü kalp çakrasının üzerinden aşağı doğru sarkıtarak tutun ve ardından sorunuzu sorun eğer pandülünüz daire çiziyorsa sorunuzu evet diyordur sağa sola doğru dikeye gidip geliyorsa hayır anlamı taşır ama hiçbir hareket yapmıyor öylece duruyorsa o çakra tıkalı demektir."


"Evrensel yasalarda alma verme dengesi her konuda şarttır. Gerçek ve adaletli akış için bu dengeyi iyi bilmeliyiz. Vermeden alamazsınız ve almadan da vermeniz her konuda akıştaki dengenizi bozar."


"Radyestezi çubuk en ufak bir enerjiyi bile algıladığında direkt olarak sağa sola ya da yukarı doğru ritmik harekete geçer."


"Her gün sonunda eve gelince komple üzerine değiştirmek ve ardından duş almak topraklanmanın en kolay yoludur. Çünkü gün boyu bilerek ya da bilmeyerek birçok kişinin enerji alanına giriyor ve onlarla devamlı olarak negatif alanlar kopyalıyoruz."


"7 çakranız var: tepe çakra, alın çakra, boğaz çakra, kalp çakra, mide çakrası, karın çakra, ve kök çakra."


"Her her bir çakranın kendi enerji rengi vardır. Bu çakraları aktifleştirmek için bu renkleri hayal ederek o rengin ritmimizde canlandırmayı hedeflemeliyiz. Sırasıyla mor lacivert mavi yeşil sarı turuncu kırmızı."


"Enerji alanınızda ve şahsınızda neyi tezahür ettirmeyi seçerseniz kendinizi onu çekersiniz. Şu an yaşamakta olduğunuz hayatınız bunca zaman inanarak imgeleyip düşüncelerinizi yaratımını oluşturduklarınızın gerçeğe dönüşmüş halidir. Bu kısaca arzu ettiğin enerjiye yönelmektir."


"Hayallerinizi inceleyin ve ısrarla isteyin. Fakat en ince çizgimiz rezonans alanının büyük kralı olan ilk önce "zihni ikna etmektir". Bunun için ısrarcı olun çünkü siz vazgeçmeden isterseniz ve o dileğin içerisindeymiş o harika eviniz var-mış, tam hayalini kurduğunuz hayatı yaşıyor-muş gibi yapmaya sabırla devam ederseniz zafer sizin olur artık zihin buna ikna olur ve rezonans alanında bu varlık titreşime başlar."


"Unutmayın sizin inanmadığınız ve zihninizin ikna olmadığı bir yaşam asla hayatınızda var olmaz. Yaşadığınız iyiliği ya da kötülüğü kendinize dikkat ederek enerji alanı oluşturan sizsiniz. Sizler saf bir enerjisiniz. Kendinize sınırlar ve bariyerler koymaktan vazgeçin. Evrenle doğru titreşim içerisinde olmanız demek onunla pozitif frekansta kalmaya gayret etmeniz çaba göstermeniz demektir."


Hz.Mevlana ne demişti? Düşüncen konuşmana, Konuşman hareketine, Hareketin kaderine yansır. Güzel düşün güzel yaşa.




 

"Sokrates bilgiyi doğru düşünceden üstün tutar. Çünkü bilgi sahibi olmak yalnızca bir şeyi niçin doğru olduğunu bilmek değil aynı zamanda öteki seçenekleri niçin yanlış olduğunu da bilmek demektir."


"Başkaları tarafından onaylanmamayı bu kadar ciddiye almamızın temelinde ise yalnızca terfi etmek ya da ayakta kalmayı başarmak gibi pragmatik nedenler değil, çok daha önemli bir neden yatar. Alaya alınmak yoldan çıktığımızı gösteren ve bize asla göz ardı edemeyeceğimiz bir işaret gibi gelir." "Düşüncelerimizin ya da yaşam biçimimizin yanlış olduğu asla ve asla çoğunun görüşü ile ters düştüğümüz gerçeğinden yola çıkılarak kanıtlanamaz." "Epikursun yorumu farklı bir mutluluk anlayışına dayanıyordu ona göre fiziksel bir acı duymadığı zaman mutluydu doğru düzgün beslenemiyorsak üzerimize giyecek bir şey bulamıyorsak fiziksel acılar çekmeye başlardık. Bu nedenle yiyecek ve giyecek satın alacak kadar paramız olmalıydı. Ancak kaşmir bir hırka yerine sıradan yün bir hırka giydiğimizde ya da deniz tarağı yerine bir sandviç yediğimizi bize de uyanacak duyguyu bizde uyanacak duyguyu acı çekmek diye adlandırmak biraz abartılı olurdu." "Pahalı bir şeyler satın alarak aslında kaynağını bilmediğimiz sorunlarımıza geçici bir çözüm bulmaya çalışıyoruz. Gereksinimlerimiz psikolojik olduğu halde maddi şeylere ve nesnelere yöneliyoruz. Kafamızı derleyip toplamamız gerekirken evimiz derli toplu görünsün diye raflar satın alıyoruz. Dostların yerini tutsun diye yünden hırkalar alıyoruz." "Tabi bu durumdan bir tek biz sorumlu değiliz, gerçek gereksinimlerimiz konusunda bu kadar az şeyi biliyor olmamız. Biraz da çevremizdekilerin Epikuros'un deyişi ile içi boş fikirlerinden kaynaklanıyor. Bu içi boş fikirler gereksinimlerimizin doğal önceliklerini yansıtmıyor. Tersine lüksü ve zenginliği, dostluğun ve düşüncelerin önüne koyuyor. Bunların oluşumu bir rastlantı değil. Ticari çevrenin çıkarları doğrultusunda gereksinimleriniz yeni bir öncelik sırasına sokuluyor. Üretilen malın görüntüsü bize defalarca gösteriliyor. Maddi şeyler satılması mümkün olmayan şeylerin yerini tutabilirmiş gibi bir izlenim yaratılıyor işte içi boş fikirler böyle ortaya çıkıyor." "Düş kırıklığına yol açan nedenler çok çeşitli olabilir. Sızlayan bir ayak parmağından tutun da zamansız bir ölüme kadar pek çok şey düş kırıklığına uğratabilir. Ancak her düş kırıklığın temelinde aslında aynı şey yatar. İsteklerimiz gerçekliğin o yıkılmaz duvarına çarpar, bu tür çarpışmalar ilk kez bebeklik döneminde yaşanır. Bizi doyuma ulaştıran şeylerin denetimimiz dışında olduğunu ve dünyanın her zaman arzu ettiğimiz gibi olmayacağını anlarız." "Daha dikkatli davranmalıyız. Seneca beklentilerimizi aza indirmemiz gerektiğini böylelikle beklediğimiz şeyler olmadığı zaman bağırıp çağırmaya başlamayacağımızı söylüyor." "İnsan nedir ki? En ufak bir sarsılmayla, en hafif bir çarpma ile kırılacak bir cam vazo, narin, çıplak, savunmasız ve başkalarının yardımına muhtaç…" "Yani birini bir kez daha görmek için bilinçli ve çok yoğun bir istek duyuyoruz ama aslında bilinç dışında bir güç bizi üremeye, bir sonraki kuşağı yaratmaya doğru itiyor." "Oysa filozof toplum tarafından kabul görmediği ve devlet onu suçlu bulduğu halde dize gelmemişti. Başkaları onunla ilgili şikayette bulunduğu için düşüncelerini değiştirmemişti. Üstelik kendine olan güveni kibrinden saldırgan mizacına ileri gelmiyor, felsefi temellere dayanıyordu. Onaylanmadığı zaman kendini olan güvenini hissederek bir biçimde değil akıcı temellere oturtarak yansıtmasını sağlayacak düşüncelerle donatmıştı." "Kendimizi iki parçaya bölmeye Ççalışmak yerine, bizi şaşkınlığa düşüren bedenimize karşı açtığımız iç savaşı sona erdirmeliyiz. Çünkü bedenimiz ne korkunç ne de küçük düşürücüdür. O varoluşunuzun değişmez bir parçası olarak ölene kadar bizimle kalacaktır." "Doğuştan geçirdiğimiz tek bir kusur var hepimiz mutlu olmak için dünyaya geldiğimizi inanıyoruz. Bu kusurumuzu gidermedikçe dünya gözümüze çelişkilerle dolu bir yer gibi görünecektir. Çünkü her adımımızda ister büyük ister küçük bir şey yapmış olalım dünyanın ve insan hayatının insanları mutlu bir yaşam sürmelerine olanak verecek biçimde tasarlanmadığını anlayacağız. İşte bu yüzden neredeyse bütün yaşlıların üzerinde o aynı ifadeyi yani düş kırıklığını görmek mümkündür." "Yetersizlik hissinin bir nedeni de insanların dünyayı hiç düşünüp taşınmadan küstahça normal anormal diye iki farklı kutba ayırmalarıdır. Kaşın teki havada hafif Şaşkın bir ifadeyle söylenen "Gerçekten mi? Ne kadar tuhaf" cümlesi karşısına deneyimlerimizi, inançlarımızı bir kenara bırakmaya hatta mantığımızı ve insanlığımızı bile unutmaya hazırızdır." "Eğer kimse bizim var olduğumuzu görmüyorsa, var olamayız. Söylediklerimizi kimse anlamıyorsa, söylediğimiz şeylerin bir anlamı yok demektir. Arkadaşlarla birlikte olmak kimliğimizin birileri tarafından onaylanması anlamına gelir. Onların bilgi ve ilgileri bizim içinde bulunduğumuz ataletten kurtarır. Dostlar şakayla karışık yaptıkları yorumlarla bizim kusurlarımızı bildiklerini ama bizi olduğumuz gibi kabul ettiklerini açığa vururlar. Dolayısıyla da dünyada bir yerimiz olduğunu bize hatırlatmış olurlar."


"Geleceğe ilişkin beklentilerimizin altında tehlikeli olabilecek bir saflık yatıyor. Çünkü bu beklentilerin gerçekleşmesi ihtimallere bağlı. Bize ne kadar nadir rastlanan ne kadar uzak bir olay gibi görünürse görünsün bir gün başımıza bir kaza gelebileceğini düşünmeli bu ihtimale karşı her zaman hazırlıklı olmalıyız."


"Tabii karşımıza çıkan bütün engelleri öylece kabullenmiş olsaydık insanlık bugün çok daha az başarı elde etmiş olurdu. Yaratıcılığımızı körükleyen en önemli şey bu böyle olmak zorunda mı sorusudur. Bu sorudan yola çıkarak siyasi devrimler yapar, bilimde ilerler, daha ilişkiler kurar daha iyi kitaplar yazarız. Romalılar engellilerin üstüne gitmeyi seviyorlardı. Kışın soğukta kalmaktan nefret ettikleri için yerden ısıtma sistemi geliştirdiler, çamurlu yollardan yürümekten hoşlanmadıkları için kaldırımlar yaptılar."


 
bottom of page